Pazar

Şimdi Hangi Kentin Umrundasın?

Salaş meyhanelerin ve köşe başlarında çöp yığınlarının olduğu sokaklardan geçerken gece yerini sabaha bırakıyordu. Gündoğumlarının değişmez ses öbekleri yavaş yavaş kentin üzerine çöktüğünde kaldırımdaki ayak seslerinden taşan yorgunluk; insan izlerinden daha fazla, gecenin yırtıcı kokusundan daha azdı. Köşede, çöp yığınlarının az ilerisinde durdu. Cebine acele ile sıkıştırdığı sigara paketini çıkardı. Çakmağını bulabilmek için ceplerini yoklarken elinin üzerindeki canı yakmasa da içini kemiren kesiğe gözü takılınca parmak izlerinin arasına yerleştikten sonra toz gibi dağılan üflesen uçacak ruhuyla darmadağın oldu. Evden öfkeyle çıktığı zaman dilimini anımsamak istemiyordu. Elinin üzerindeki kesik izi, gitme isteğini kaybettirmeye yetmişti. Ruhunun haritalarını andıran eprimiş bileti yırtıp köşe başındaki çöp yığınlarının arasına fırlattı.

Okunaklı görünen hayatların karanlık sokaklarında kaybolan insanlara ait olan ve onları bilinmezliğe hapseden kaçınılmaz his, kalabalıkları eşitliyordu. Tek sıra olmasa da her halükarda insansoyunu eşitleyen, yavaşlatan, belki durduran bu ağır senfoni hangi orkestra şefinin melodisi bilinmez, ancak tabiat; topuk sesleri ile dilenci seslerini aynı sahnede insan sunumuna açan, zihin yelpazesini hoş bir esinti adına gözler önüne seren bu renkli tabloyu bazen karanlık bir odaya hapseder. Adam da bu karanlık odada kendi renklerini bulabilmek için ruhunun ardiyesini karıştırmaya başladı. Bazı mahzenlerin karanlıkları paha biçilmez şarapları kendinde daha da eşsizleştirirken, içinde rutubetli acılar birikmiş mahzenlerde saklanan çürümeye yüz tutmuş küflü bir benlik için karanlık iç bulandırıcı hazin bir son yolculuktan öteye geçemeyecektir çünkü, karanlık damıtılmaz. Ancak ona teslim edilen labirentlerin duvarlarından yükselen ayak sesleridir kulağa küpe, ruha hediye olan. Karanlığın yakasına taktığı eşsiz bir bronş, mührünün değerini yine karanlıktan yani kendinden alır. Oysa küflü benliklerin labirentlerinde, kulağı tırmalarken ruhu buruşturup iğne deliğinden geçiren sürtünme sesi, koyu karanlıklardan taşan içsel bir yakarış ve isyan vardır. Köklü olmayan acının kalıntısını her yere taşıyan bu insanların azıklarından çıkan en değerli hazineler bile kurtlanmıştır.

Çakmağını bulduktan sonra sigarasına can verdi. İlk nefesi sigarayı yutarcasına çekerken avurtları içine göçse de başını yukarı kaldırıp hınçla üflediğinde bu görüntü hemen kaybolunca yüzü yine eski görüntüsünü aldı. Bu sırada birazdan şehrin kalabalıkları ile dolacak boş caddenin asırlık binalarına ait büyük bir pencerenin arkasında bir kadının kendisini seyrettiğini görünce yüzünü çevirdi. Sonra, hızlı adımlarla gideceği yönün tersine yürümeye başladı. Ona eşlik eden sigarası parmaklarının ucunda ağır ağır sönerken adımları, karşısından gelen insanlara çarpıp geçecek kadar öfkeliydi. Böylelikle, bu öfkeli adımların onu boş caddenin trafik ışıklı yollarında yürüttürdüğünü de fark ettirmedi. Kendisine yenilmişti. Öfkeli adımlarını sonlandıran kısa fren sesi ve yıkılışından yükselen ağır, tok, oktavı dikkat çekici düşüş ile birlikle yerkürenin üzerine serildiğinde cılız da olsa yanmakta olan sigaranın kendisinden akan kan ile sönmesi onun gözlerinde kalan son görüntü oldu.
Bir kadın pencereden onu seyrediyordu.